Mustafa BALBAY admin


100. yılı yaşamak!

100. yılı yaşamak!


1989 baharıydı. Cumhuriyet gazetesinin İzmir bürosu haber şefliğinde dördüncü yıla girmiştim. İstanbul’dan, üzerinde “Cumhuriyet 65 yaşında” yazılı porselen bardaklar geldi. Tüm çalışanlar birer tane aldık.

Sonu 0 ve 5’le biten yıllarda kuruluş yıldönümünün dışa açık kutlandığını o yıl yaşadım.

1985 sonuna doğru sevgili Celal Başlangıç, Adana’ya temsilci olarak gitti; onun İzmir’deki sorumluluğunu Milliyet’ten ayrılıp ben üstlendim. Ah sevgili Celal! Erken oldu... “Yaşadım” diyerek yaşama veda ettin.

 

 

 

O yıllar genç gazetecilerin özlemi Uğur Mumcu olmaktı. Yazları Ayvalık’a gelen Uğur Mumcu’nun bazı günler yazılarını telefonla, Erika daktilomla alışım hâlâ kulaklarımdadır. 

13.00 haberlerini dinlemeden öğle yemeğine çıkmaz, 19.00 haberlerini dinlemeden gazeteden ayrılmazdım.

65 yaş bardağını bir anıt gibi saklarken dileğim şuydu:

100. yılı görsem!

***

Yıllar sıcak haberler gibi akıp gitti. İzmir’den Ankara haber müdürlüğüne, oradan İstanbul haber merkezi müdürlüğüne, 1993’te Ankara temsilciliğine ve yazarlığa...

12 Eylül karabasanının silinme süreci, Soğuk Savaş’ın bitimi, Körfez Savaşları, terörle mücadele, aydın kıyımları, koalisyonlar, gerilimler, AKP’nin gelişi derken Cumhuriyet’in fikir gazetesi olarak işlevini, sorumluluğunu, onurunu, zorluğunu, her şeyini yaşadım.

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu gazeteyi ziyaretinde, “12 Eylül’de hapiste yatarken davalarımızla ilgili haberleri sadece Cumhuriyet verirdi” demişti.

Deniz Baykal hem Cumhuriyetsiz yapamazdı hem kızardı. Yeri geldiğinde, “Erdal İnönü ile genel başkanlık yarışlarımın birinde beni destekleseniz, ben kazanırdım” derdi.

Ecevit’in başbakanlığı döneminde pek çok gazete “solcu” oldu, biz onların gerisinde kaldık. Tartışmalı bir karar aşamasında gazetecilerle sohbetinde şöyle demişti Ecevit:

“Bu konuda hepinizi ikna edebilirim, sanırım Sayın Balbay hariç!”

Gülümseyerek “Size katılıyorum” yanıtını vermiştim.

Yabancı misyon temsilcileri öteden beri Cumhuriyet’e ayrı bir önem verir. 2003’te dağılan Yugoslavya’nın büyükelçilerinden Darko Tanaskoviç, 21 Ekim 1999’da Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesinden sonraki sohbetimizde şöyle demişti:
 

Atatürkü özümsemiş aydınlarınız azalıyor. Türkiye Cumhuriyeti için büyük tehlike!

***

1989 baharından 20 yıl sonra Cumhuriyet 85 yaşına girerken Silivri’deydim.

7 Mayıs 2009 günü gardiyanlar demir kapının ortasındaki 10 santime 30 santimlik gözenekten gazeteleri uzattıklarında en üste Cumhuriyet’i koymuşlardı. Gardiyan, “Doğum gününüz kutlu olsun” dedi. Benim de doğum günüm sayılırdı. O gün avuçlarımda demir parmaklıklar, ufkumda tel örgüler şöyle demiştim kendime:

100. yılı görebilsem!

Ergenekon kumpasının iddianamesi yayımlanmamıştı ama medya mahkemesindeki yargılamada çoktan idam fermanı yazılmıştı, infaz rutin işlemdi.

Gerçekçi avukatlar şöyle diyordu:

"Bu davanın dosyaları önünde sonunda Yargıtay’ın dördüncü katından aşağı atılacak. Ama görünür gelecekte Silivri’den çıkamazsınız!”

Bir gece nöbetçi gardiyan demir kapının orta gözeneğini açıp “Kulağını yaklaştır” dedi, fısıldadı:

“Sana CUMOK Bey’in selamı var. Geçen gün parktaydım. Görevimi söyleyince, ‘Mustafa Balbay’a de ki ‘CUMOK Bey’in selamı var’. Adın garip dedim, ‘O anlar’ dedi!”

Cumhuriyet okuru... Gazetenin sahibi!

O an... Özgürlük ne gam!

İşte bugün Cumhuriyet’in 100. yılı.

 

 

 

Ve ben kökleri derin, ufku sonsuz bu destanın bir neferiyim...

Çok yaşa Cumhuriyet!